Kendini Bil!


ke1

Zaman; her şeyden önce yolda olmaktır. Bizim bakış açımızda yol, yani zaman şimdilik sonsuz gibi görünüyor. Çünkü sonsuzluk da sabit bir nokta değil, durmaksızın ilerlemek demektir. Sonsuzluğun içerisinde ilerleyen yolcular olarak bazen tırtılın kozadan kelebek olarak çıkması gibi metamorfozlar geçirir, dönüşür, değişiriz; bazen de ölüp yeniden diriliriz. Yani sonsuz yolculuğun aşamaları, eşikleri vardır.  Bu eşikler insanın kendini tanıma süreci içerisinde gerçekleşir. Zaman biraz da bunun için vardır. Çünkü her şey deterministik, sebep sonuç ilişkisiyle ilerler. Daha önce de bahsettiğimiz gibi bu; öğrenmek için olmazsa olmazdır.

ke10

Yünanistanda Delphi tapınağının girişindeki Apollon sunağının üzerinde şu sözler yazar: “KENDİNİ BİL”. Yunus Emre ise bununla ilgili şu güzel sözleri tarihe geçirmiştir: “İlim ilim bilmektir; ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır.” Yani tarih boyunca farklı kültür ve medeniyetlerdeki bilginler kendini bilme konusuna büyük önem atfetmişlerdir. Filozoflar da evreni anlamaya önce kendilerinden yola çıkarak başlamışlardır. Çünkü büyük küçüğün içinde; küçük de büyüğün içindedir. Aynı matruşkalar gibi. Ya da modern bilimin atomu parçaladıkça karşılaştıkları yeni yapıların evrenin tümünün yapısına benzemesi gibi…

Astroloji de bununla ilgilenir aslında. Yani fallar, burçlar, kehanetlerin amacı düşündüğünüz gibi insana geleceğini söylemesi değil, kendini bulmasına yardımcı olması içindir. Ne yazık ki çok yanlış anlaşılır. Hepimiz hayatımızda bir defa sormuşuzdur, gezegenler nasıl olur da bizim karakterimizi, ne yapıp ne yapmayacağımızı belirler diye. Çünkü düz mantıkla bu soruya cevap bulmaya çalışırız. Lakin insan topraktan, balçıktan yaratılmış dendiğinde hiç bunu sorgulamayız, biz biblomuyuz ki balçıktan şekillenip yaratılmışız demeyiz, bunu mantık süzgecimizden geçirmeyiz. Oysa hepsinin cevabı aynı. Evet biz topraktan yaratılmışız ve evet diğer gezegenlerde de bizde olan şeyler var. Bir önceki yazımda da vurguladığım gibi her şey birbirine bağlıdır. Bunun hem bilimsel hem de teolojik ispat ve çıkarımlarını yapabiliriz.

ke6

Örnek bir çalışma yapalım. Doğum tarihinizin rakamlarını toplayın. Mesela doğum tarihi 24.10.1980 olan biri için bu şu şekilde yapılır:

2+4+1+1+9+8=25

Daha sonra bulduğumuz bu 25 sayısının da rakamlarını toplayalım: 2+5=7

Yani bu kişinin doğum sayısı 7 oluyor. Özetle tek bir rakama indirgemeye çalışıyoruz. Burada sadece şöyle bir püf nokta var; ilk aşamada çıkan sayı 11,22 ya da 33 ise bunların rakamlarını tekrar toplamıyoruz. Çünkü 1den 9a kadar her rakamın bir anlamı var ve 11, 22, 33 sayılarının da bir anlamı var. Bunlar dışında çıkan iki basamaklı sayıları kendi içinde tekrar toplayıp tek rakama indirgiyoruz.   Her rakamın ve 11, 22, 33 sayılarının tek tek anlamlarını yazıp sıkıcı olmak istemiyorum. İlgilenen araştırabilir, ingilizce kaynak bulmakta zorlananlar ise bu yazının altına kendi rakamlarını yazabilir, detaylı yorumlamaya çalışabilirim. Özellikle doğum sayısı 33 çıkanlar bu konuların daha da üzerine gitmeliler. Çünkü bu konudaki türkçe kaynaklar çok yüzeysel, olanlar da çok yetersiz. Yabancı kaynaklarda psikolojik analizlere kadar detaylı yorumlar var ve ben de buralardan öğrendiğim için yardımcı olabilirim. Baktığınızda göreceksiniz ki, kişiliğinizle birebir örtüşüyor, bununla kalmıyor içinizdeki potansiyeli de ortaya koyuyor. Zaten fal ve kehanetlerin, burçların ana mahiyeti budur. Mesela biri size burcunuzun karakterini okur, siz de bazı yönleri bana hiç uymuyor dersiniz. Olay zaten o an size uyup uymaması değildir. Yazılar orada yıllardır duruyor ve duracaktır. Sizin baktığınız ana göre uyup uymaması değişir. Aynı yazıyı yıllar sonra okuduğunuzda uyabilir. Aslında yükselen burcunuz sizi dışarıdan daha iyi tarif eder. Çünkü yükselen burç dışarıdan nasıl göründüğünüzdür. Lakin aslolan asıl burcunuzun karakteristik özellikleridir. İçinizdeki potansiyelinizdir. Hayatınız boyunca da zaten o poyansiyele ulaşmaya çalışırsınız. Bazen bazı özelliklerinizi asla keşfedemezsiniz. Mesela boğa burcu birisinin hindu rahibi gibi dağlarda yaşaması, inzivaya çekilmesi ve maddi dünyadan kopması  kendi potansiyeline aykırı bir yaşam tarzı olurdu. Çünkü toprak burçlarının baskın karakteristiklerini taşıyan boğa, materyale yakındır, o dünyayı simgeler ve dünya da topraktan meydana gelir. Elinde sonunda iç potansiyeli onu dünyevi zevklere iter, çünkü karakteri, tabiri caizse ki caizdir alın yazısı böyledir. Zaten tüm öğretiler, kendinizi, yapınızı, doğanızı inkar etmeyin der. Her şey kendini kabullenmekle başlar.  İnsan önce kendini her yönüyle kabul eder, iyisiyle kötüsüyle. Sonra kendini tanımaya başlar. Son aşaması da kendini bilmektir, ki bu zaten hayat gayemizdir.

ke2

Nasıl olur da doğduğumuz gündeki gregoryan takvim sayısı ya da yıldızın konumu bizim karakterimizi belirler, şimdi bu sorunun bilimsel yönüne gelelim. Çok somut bir örnek vereceğim. Kadınların adet döngüleri malumunuz 28 günlük periyotlar halindedir. Ne tesadüf ki denizlerdeki gelgitler de… Çünkü ayın, dolunayın 28 günlük döngüleri vardır. Aynı deniz sularını çekmesi gibi, uydumuz ay kadınların hormonal salınımlarını da etkiler. Böyle olunca ayın bazı hallerinde kadınların hormonal dengelerindeki değişikliklerden kaynaklı ruhsal durumları da değişir. Buna diğer gezegenler de eklenince, mesela mars da çekim alanına girince daha sinirli, daha huzursuz ya da daha isteksiz, daha depresif ya da daha coşkulu olabilirler. Aynı kütle çekimsel etkiler, her insanın doğum anındaki yıldız konumları için de geçerlidir. Hatta ve hatta Satürn’ün 30 yıllık periyotlarında dünyada yaşanan siyasal ve toplumsal olayları bile etkilediği hususunda görüşler vardır. Sadece bireysel olarak tek tek insanları değil, toplumu ve zamanın ruhunu da etkileyebilir…

ke9

Tüm bunlar insanın kendini tanıması ve bilmesi için yıllar içinde geliştirilmiş kümülatif bilgiler ve teknikler toplamıdır. Ama bundan da öte en kolay yöntem sadece yaşamak ve farkında olmaktır. Başımıza gelen her olayın bir sebebi vardır, bize öğretmeye çalıştığı bir şey vardır. Tanıştığımız her yeni insan, iyi ya da kötü olsun bizim öğretmenimizdir. Sadece mesajları yakalayıp anlamak gerek, ardından bunlara verdiğimiz tepkileri ölçmek ve neyi neden yapmaya çalıştığımızı anlamak gerek. En önemlisi de ne istediğimizi bilmektir. Her yeni deneyim bize kendimizi biraz daha tanıtır. Demek benim şu özelliğim de varmış dedirtir. Kişilik analizleri ise bize içimizde barındırdığımız ama henüz ortaya çıkaramadığımız potansiyeli gösterir. Bu kadar çok yol varken birinden başlamak gerekir. Çünkü şu an orada olmanızın bir sebebi var. Çünkü şu anın ve oranın, zamanın ve mekanın bir sebebi var. Onu bulun! 🙂

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.