Enerjinin Bilinci


Enerjinin Bilinci

“Bir Jedi, dayanıklılığını Güç’ten alır. Ama karanlık tarafa karşı uyanık ol. Öfke, korku, saldırganlık, Karanlık taraflarıdır gücün. Kolayca akarlar, hızla seni bir dövüşe sokarlar. Bir kez izlersen karanlık yolu, sonsuza kadar hükmeder kaderine. Tüketir seni… ”     -Yoda

Işık-hareket-sıcaklık-ses-üretim-dönüşüm-yoketme…

Sizce hepsinin ortak noktası nedir?

Enerji!…

Bu yazımızda kadim felsefenin, yazının icadından beri söyleyegeldiği, günümüzde de bilimin kanıtlayarak kabul ettiği o her şeyin özüne, en saf haline değineceğiz: YAŞAM ENERJİSİ

Tanrı ışığa ol deyip oldurduğundan beri, ya da big bangten sürekli dönüşüp duran bir enerji var. Hatta kabalistik metinlere göre ışık olmadan öncesinde bile bu enerji vardı. Bilimin karanlık enerji olarak atfettiği bu enerji big bangten öncesinde vardı ve sırrı halen çözülebilmiş değil. Varoluştan bahsederken enerjinin olmadığı tek bir an bile düşünülemez. Bütün din adamları, teosoflar, bilim adamları ve hangi inanca sahip olursa olsun en ilkel kabile dininden en materyalist ateistine kadar herkesin üzerinde mutabık olduğu bir konudur enerji. Peki enerji nedir ya da mahiyeti nedir? Burada fikir ayrılıkları başlıyor…

Fizik bilimi enerjiyi şöyle tanımlamaktadır:

Enerji doğrudan doğruya gözlemlenemeyen fakat kendi konumundan hesaplanabilen fiziksel sistemin geniş, korunmuş bir özelliğidir. Pek çok biçime girebilmesinden dolayı enerjinin kapsamlı bir tanımını yapmak imkansızdır ama en yaygın tanım şudur: Enerji, bir sistemin iş yapma kapasitesidir. Fizikte iş, kuvvetin yer değişim yönündeki bileşeninin etkisinin yer değiştirmeyle çarpımı olarak tanımlanır ve enerji, iş ile aynı birimle ölçülür.  Enerjinin korunumu yasası şöyle söyler: Enerji ne yaratılabilir ne de yok edilebilir, sadece farklı biçimlere dönüştürülebilir.

Konuyu insan ekseninde ele alıp daraltalım. Çünkü insan da enerji ile çalışır. Bu bağlamda bir robot gibiyizdir. Beslenmezsek şarjımız biter ve iş yapamaz hale geliriz. İnsan için enerji nedir sorusu ile yazımıza devam edeceğiz. O halde bilim için insanın kullandığı enerji yaratılmamış, yok edilemeyen, insan sisteminin iş yapma kapasitesi olarak yorumlanabilir.

Peki bu yaratılmamış enerji insana nereden gelmiştir?

Anneden? Babadan? Bilim bu konuda yeterli cevabı veremez çünkü geriye gidip ilk atalarımıza hatta evrimin ilk basamağı olan o ilk suda büyümeye başlayan tek hücreli canlıya kadar bile gitsek, hücrenin çoğalması için gereken enerjinin nereden nasıl geldiği cevabına ulaşamayız. Dünya üzerinde oluşan ilk bitki hücresinin hangi enerjinin ne şekilde dönüşümü ile meydana gelip “iş” yapabildiğini tesadüflerle açıklamak her zaman dediğim gibi kolaya kaçmaktır.

Devam edelim…

Blog boyunca farkettiğiniz üzere bilim ve metafiziği barıştırmaya çalışıyoruz. Enerji konusunda bilim ve metafiziğinhiç anlaşamadığı bir detay var ve bu konuda da bu iki ucu barıştırmaya niyetliyiz çünkü farkında olmasalar da iki alan da aynı şeyi söyleyip zıtlaşıyorlar. Metafizik için enerjinin, bilimin enerji tanımından farkı; enerjinin bilinçli olmasıdır… Evet bu ilk etapta çok tepki toplayan bir söylem gibi durabilir. Enerji bilinçlidir. Nasıl?

Bu görüş bilimin enerji tanımını yok saymaz. Aynen bilimin de dediği gibi enerji ne yaratılabilir ne de yok edilebilir, sadece farklı biçimlere dönüştürülebilir. Güneş içindeki gazları yakarak ısı ve ışık enerjisi üretir. Isı enerjisi dünya üzerinde su formunda bulunan enerjiyi buhar formuna sokarak bulutları oluşturur. Bulut aslında suyun dönüşmüş halidir. Su da hidrojen ve oksijen atomlarının dönüşmüş halidir. Hidrojen ve oksijen de atomaltı parçacık formunda bulunan enerjinin saf halinin dönüşmüş halidir… Bulutlar bir araya gelip sürtündüklerinde  elektrik enerjisi ortaya çıkar ve bu sefer enerji yıldırıma dönüşür. Yıldırım gördüğümüzde buna kolayca enerji deriz, elektrik enerjisi ama buluta enerji demek pek alışık olmadığımız bir şeydir. Hareket eden, ağlayan, gülen (taklit eden) bir robota metal yığını demek içimizden nasıl gelmiyorsa, (internette dolaşan bir videoda 4 ayaklı basit bir robota ayaklarıyla tekme vuran teknisyenler göünüyor. Tekmeyi yiyen robot tekrar ayağa kalkmaya çalışıyor ve videonun altında, robota yapılanın çok küçük düşürücü olduğundan şikayet eden binlerce yorum bulunmakta. ) aslında sadece enerjinin dönüşmüş, maske giymiş hali olan bir buluta da enerji demek içimizden gelmez ama öyledir. Her şey enerjidir. İnsan da enerjiden ibarettir. Peki nasıl olur da cansız nesneler olan metal ve silikondan elde edilen bir robot hareket eder yani “iş” ortaya koyar? Hem de gayet bilinçlice…

Robota sadece elektrik verildiğinde motorlarının bilinçsizce dönmeye başladığı görülür yani bilinçsiz hareketler ortaya koyar robot. Kadavralara da elektrik verildiğinde elleri kolları bilinçsizce oynar. Ama robota verilen elektrik, yazılm yüklenmiş bir çipten geçirilerek robota verilirse, o robot garsonluk bile yapabilir. Nitekim insanda var olan enerji de belirli bir algoritmaya sahip ve bilinç dediğimiz olgu, bu algoritmaya sahip enerjiden oluşmakta.

Atomdan, koca bir ülkeyi yerle bir edecek bomba da yapılabiliyor, koca bir ülkeye yetecek enerji de üretilebiliyor. İnsandaki enerji de böyle. İstenildiği gibi programlanabiliyor ve kullanılabiliyor. Robotlardan farklı olarak bu programlamanın kimin tarafından yapıldığı çok net değil… Yani enerji başlangıçta bilinçsiz iken kendi zihnimizden geçip ona istediğimiz yönü vermiyoruz. Burası önemli. Enerjinin kendisi bizzat bilinci meydana getiriyor, yani enerji bilinçli. Böylece insan denen mefhum kendi bilincinin meydana getirmiş, kendi bilincine hem mahkum hem de onun efendisi haline geliyor. Yani hem programcı hem de robot. Kendi kendini programlayabilen bir robot…

Bilinçli enerjiyi anlamanın en iyi yolu ironik ama fizikten geçer… Yüksek bir yerden aşağıya bırakılan top yere düşer. Burada yer çekimi bilinçli bir enerjiyi temsil eder. Programlanmış bir enerjidir. Çünkü uzay boşluğunda durum böyle değil. İnsan bedenindeki enerji de programlanmış bir fizik kanununa tabi gibidir…

Doğduğumuzda spesifik bir yüz tipi ve fiziksel hatlarla doğarız. Enerji bize bu bedeni oluşturmuştur. Gökten bu şekilde düşmüşüz. Belirli bir mizaçla geliriz. Öfkeli, sakin, hırçın, uysal… Programımız tıkır tıkır işlemektedir. Ne hikmetse tek yumurta ikizleri bile aynı koşullarda büyümelerine karşın büyüdükçe karakter olarak farklılaşmaya başlarlar. Yani verilen eğitim aynı olmasına rağmen programları farklıdır ve verileni işleme kapasiteleri değişkendir. İkizlerden biri kendi enerjisini futbol oynamak için dönüştürürken (ayak kaslarını geliştirme, refleksler vs…) diğeri bilinçli, programlı enerjisini, ailesi onu yeniden ve yeniden programlamış olsa bile sanat için kendi kendine yeniden programlayabilir. Yani hem doğuştan gelen programın hem de ailesinin kendi için yazdığı programın dışına çıkıp kendi enerjisini kendi programlayabilir. İşin komik yanı da bilincin bu enerjiden ayrı olmaması, aynı şey olmasıdır. Bir tür kendi kafasını yiyen yılan söz konusu.

Farkettiğiniz üzre gene insan kendi kaderini kendi değiştirebilir mi sorusuna geldik ve şahsi cevabım evet yönünde. Yaşam enerjimiz et ve kemik yığınından bir bilinç yarattı, o nedenle bu bilinç bu enerjiden bağımsız değil. Belki yüz tipimizi, boyumuzu seçemiyoruz, çünkü bilinçli enerji bunu bizim yerimize yaptı ama enerjinin bilincine vakıf olduktan sonra bu güçlü enerji ile istediğimizi yapabiliriz, ki yapanlar var… Tabi bu gezegende hiç bir şeyin kolay olmadığı gibi bu da kolay değil. O nedenle insanoğlu temelde iki seçim yapar:

Teslimiyet ya da hakimiyet. 

Bütün inanç sistemleri için teslimiyet esastır çünkü yaşam enerjimiz programlanmıştır. Akıntıya karşı gelmeye çalışmamalıyız, su akacak, enerji akacak ve yolunu bulacaktır.

Peki o zaman bu enerji bize neden verildi ve ben neden bu enerjiyim?

Ya görev esasen bu enerjiye hakim olmaksa ve yaratmaksa?..

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.